Engravings of Ottoman Empire
LARGE SIZES | JPEG | 300 FILES | 263 MB | RAR
http://rapidshare.com/files/359255341/Engravings_of_Ottoman_Empire.part1.rar
http://rapidshare.com/files/359275522/Engravings_of_Ottoman_Empire.part2.rar
http://rapidshare.com/files/359288546/Engravings_of_Ottoman_Empire.part3.rar
OR
http://www.megaupload.com/?d=Z1U6D4A5
http://www.megaupload.com/?d=SWAYYP8C
http://www.megaupload.com/?d=OUK8YRG1
Hagia Sophia Paintings
2400X1800 & 1800X2400 | JPEG | 24 FILES | 36,6 MB | ZIP
HOT-FILE DOWNLOAD
RAPID-SHARE DOWNLOAD
MEGA-UPLOAD DOWNLOAD
Genetik Yapısı Değiştirilmiş Ürünler
03 Haziran 2004 tarihinde sitemizde yayınladığımız “Genetik Yapısı Değiştirilmiş Gıdalar” yazımızdan yaklaşık 14 ay geçmiş olmasına rağmen, ithal yolu ile ülkemize giren genetik yapısı değiştirilmiş ürün, tohum ve katkı maddelerindeki kaos halen devam etmektedir. Kamu oyunda, bir çok STK larda konu tartışılmakta, ancak henüz bir çözüm ortaya konamamıştır. Bazı internet siteleri ise GDO’lu ürünlere BOYKOT çağrıları yapmakta. Neyi?Nasıl? ve Kiminle?kontrol edeceğimizin alt yapısı, henüz ülkemizde kurulmamışken bu BOYKOT çağrıları ne işe yarayacaktır?
Bugün tohumlara, gıda ürünlerine ve katkı maddelerine GDO var veya yok testi bile yapılamayan TÜRKİYE’de gerekli teknik ve bilimsel altyapı sağlanamadıkca, bütün herkes HAYIR! diye bağırsa ne yazar?
Gıda Katkı Maddelerinde Durum Nedir?
Gıda Katkı maddelerinden: E101Riboflavin, E150Karamel, E153Carbon black, E160Lycopene, E161Cryptoaxanthin, E306Tocopherol, E307Alpha-tocopherol, E308Gamma-tocopherol, E309Delta-tocopherol, E322Lecithin, E415Xanthan gum, E471Mono ve diglyceridler, E472Mono ve diglyceridlerin acetic acid esterleri, E473Yağ asitlerinin sucrose esterleri, E475Yağ asitlerinin polyglycerol esterleri, E476Polyglycerol polyricinoleate, E479, E491Sorbitan monostearate, E620Glutamic asit, E621Monosodyum glutamte, E622Monopotasyum glutamate, E623Calcium diglutamate, E624Mono amonyum glutamate ve E625Magnezyum diglutamate’ın çoğunluk GDO ‘lu olarak üretildiğini ithalatçılarımızdan, gıda üreticilerimizden ve denetimle yükümlü insanlarımızdan kaç kişi bilmekte ve dikkat etmektedir? İthal edilen GDO’lu peynir mayaları ne derece kontrol edilebilmektedir?
Konu üzerinde araştırmalarını sürdüren Bilim Kurulları, GDO’lu ürünlerin insanların bağışıklık sisteminde, santral sinir yapısında tahribatlar yapabileceği, mikroplu hastalıklara karşı kullanılcak antibiyotiklerin etkinliğini azaltabileceği, kanser ve allerjik reaksiyonlara neden olabileceği üzerinde ısrarla durmaktadırlar. Bir ilacın bile insanlar üzerinde yaygın kullanılabilmasi için 20-25 yıllık çalışmalar gerektirdiği halde, henüz 1996 ‘larda ortaya çıkan ve beraberlerinde pek çok rizki taşıyan GDO’lu ürünleri insanlara ,bilgilerinin dışında kullandırmak için gösterilen bu aceleci tavır bütün tüketicileri, sağlık ve denetim birimlerini düşündürmelidir.
GDO’lu bitkiler, doğada yetişen diğer bitkilerden farklı olarak, genomlarında kendi türlerine ait olmayan genleri taşıdıklarından, bu bitkilerin yetiştirildiği ülkelerde, başta sağlık olmak üzere, çevre ve sosyo-ekonomik yapı üzerinde önemli riskler söz konusu olmaktadır.
Sağlık Riskleri
Potansiyel Alerjenlik: GDO’lu bitkilerden ve hayvanlardan elde edilen ürünlerin meydana getirebileceği risklerin başında alerji gelmektedir. Genetik yapı değişiminde, verici kaynağın alerjen özelliklerinin transfer edilen bitkiye ya da hayvana geçmesi engellenemeyebilir. Nitekim, 1996 yılında, Brezilya kestanesinden ve fındığından soya fasulyesine aktarılan geni içeren ürünler, alerji yapması nedeniyle, marketlerden toplatılmıştır.
Potansiyel Toksisite: Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar, aktarılan yeni gen ürünlerini ve onlardan kaynaklanan sekonder metabolitleri içerdiğinden, potansiyel bir toksisiteye sahiptir. GDO’lu bitkilerde bulunan özellikle zararlı ot ve böcek öldürücü genler ile terminatör teknolojisi gereği aktarılmış olan genler de toksin üreterek çalıştıklarından, dokularda birikme durumunda, önemli riskler oluşturmaktadır. Bu genlerin kullanılması pestisit kullanımını ortadan kaldırmıştır. Ancak, bu toksik madde kalıntılarının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir.
Bu toksinlerin uzun dönemde insan sağlığına olan etkilerine ilişkin yeterli bilgi bulunmamaktadır. GDO’lu ve normal patateslerle beslenen iki grup farede yapılan çalışmada; normal patateslerle beslenenlerde hiç bir sorun olmamasına karşın, GDO’lu ürünlerle beslenenlerin sindirim sistemlerinde önemli zararlar belirlenmiştir.
Potansiyel Kanserojenlik: GDO’lu bitkilerin doğrudan ve dolaylı olarak kanserojen etkisinin olabileceği birçok araştırıcı tarafından belirtilmektedir. Özellikle, herbisitlere dayanıklı GDO’lu pamuk, soya, mısır ve kolza çeşitlerinde kullanılan bazı kimyasal maddelerin doğrudan kanser yapıcı oldukları bilinmektedir. Öte yandan, sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığı ile normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur.
Antibiyotiğe dayanıklı mikroorganizma oluşumu: Günümüzde kullanılan biyoteknolojik tekniklerle bitkilere aktarılan genlerin büyük bir çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı esnasında GDO’lu bitkilerin seçilebilmesi amacıyla antibiyotik dayanım izleme genleri kullanılmaktadır. Ancak, bu antibiyotik dayanım izleme genleri insan ve hayvan bünyesindeki bakterilere yatay olarak geçişiyle onların da genlerinin antibiyotiklere dayanıklı hale dönüştürülmesi gibi sağlık açısından büyük riskler söz konusudur.
Besin değerinde bozulma: GDO’lu bitkilerde, yeni özellikler kazandırılırken, bitkinin orijinal yapısında bulunan bazı kalite öğelerinde önemli azalmalar olduğu tespit edilmiştir. Örneğin, kalp hastalıklarına ve kansere karşı önemli bir koruyucu madde olan “phytoestrogen” bileşiklerinin, klasiklere oranla, GDO’lu bitkilerde daha az olduğu bilinmektedir.
Çevresel Riskler
GDO’lu bitkiler üzerinde en çok tartışılan konuların başında çevreye verebileceği zararlar gelmektedir. Bilim adamlarının çoğu, GDO’lu bitkilerin ekolojik zararlarının olabileceği görüşünde birleşmektedir.
Toprak ve su kirliliği: GDO’lu bitkilerin kalıntılarındaki toksik maddelerin toprağa ve suya geçtiğine ilişkin çok sayıda araştırma sonucu bulunmaktadır. Bu nedenle, toksinlerin diğer organizmaların besin zincirine katılmaları da söz konusudur. Bazı genlerin ürettiği endotoksinlerin toprakta 33 hafta kaldığı belirlenmiştir. Öte yandan, GDO’lu bitkilerin ikinci kuşak üretimini engellemek amacıyla, uygulanan terminatör teknolojisi gereği, tohumlar üreticiye verilmeden önce yüksek dozda antibiyotik ile bulaştırılmaktadır. Bu tohumların ekilmesiyle toprağa önemli miktarda antibiyotik geçişi söz konusudur. Buğday ve pamuk gibi çok geniş alanlarda ekimi yapılan ürünlerde bu uygulamanın etkisinin ne kadar büyük olacağı açıktır. Klasik herbisitler ürüne de zarar verdiğinden, üreticiler tarafından son derece dikkatli ve düşük dozda kullanılır. GDO’lu çeşitler ot öldürücülere dayanıklı olduklarından, ürüne zarar vermeyeceği düşüncesiyle, daha fazla ilaç kullanımı söz konusu olmuştur. Denemeler sonucunda, GDO’lu soyalarda herbisit kullanımının bir kaç kat arttığı belirlenmiştir.
Faunada değişim: GDO’lu bitkilerin faunada yararlı akraba türlerin yok olmasına ve yeni zararlı populasyonlarının oluşmasına neden olabileceği tartışılmaktadır. Özellikle, GDO’lu mısırlardaki Bt genlerinin sadece koçan kurtlarına etkili olduğunun söylenmesine karşın, mısır bitkilerinin arasında yetişen ve üzerinde bol miktarda mısır çiçektozu bulunan “Asclepias” adı verilen bitkilerle beslenen kral kelebeklerinin de öldüğü görülmüştür. Ayrıca, yararlı böceklerden olan “Ladybugs” (hanım böceği) ve “Lacewing” gibi böceklerin öldüğü, bu böceklerle beslenen arı ve kuşların da zarar gördüğü saptanmıştır. Bilindiği gibi, dayanıklı çeşitlerin oluşturduğu baskı sonucunda zararlılar zamanla tepkilerini değiştirebilmektedir. Bu durumda hem GDO’lu bitkiler etkisiz hale gelmekte, hem de biyolojik savaşta Bt bakterilerinden yararlanma imkânı ortadan kalkmaktadır.
Mikrorganizmalarda değişim: Antibiyotiklere dayanım izleme genlerinin toprak bakterilerine geçmesi ya da terminatör teknolojisi gereği toprağa verilen yüksek dozdaki antibiyotiklerin baskısı nedeniyle dayanıklı yeni bakteri tiplerinin oluşma ihtimali her zaman vardır. Virüslere dayanıklı olarak geliştirilen GDO’lu bitkilerin, başka virüs tiplerinin ortaya çıkmasına neden olabileceği Michigan Üniversitesi’nde deneysel olarak kanıtlanmıştır. Virüs genleri, diğer virüs ve retrovirüslerin genleri ile karışabilmekte, bunun sonucunda da patojeniteleri artmış yeni virüsler oluşabilmektedir. Bu gen karışımının 8 hafta gibi kısa bir sürede gerçekleşebileceği deneysel olarak kanıtlanmıştır. Öte yandan, “Cauflower Mosaic” virüsü GDO’lu mısır, pamuk ve kolzalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. “Pararetrovirüsler” grubundan olan bu virüsün, hepatit-B ve HIV virüsleri ile büyük benzerlik göstermesi, konunun önemini daha da artırmaktadır.
Florada değişim: Bitkilere kazandırılan yeni özellikler bu bitkilerin yaşadıkları çevredeki floranın bozulmasına, doğal türlerde genetik çeşitlilik kaybına, ekosistemdeki tür dağılımının ve dengesinin bozularak genetik kaynakları oluşturan yabani türlerin yok olmasına neden olabilecektir. Çiçektozları, genetik kirlilikte en önemli etkendir. Mısır çiçektozlarının rüzgarın etkisi ile canlı olarak 1 km uzağa gidebildiği, yoncada arıların çiçektozlarını canlı olarak 2-3 mil uzağa taşıdıkları deneysel olarak belirlenmiştir. Genetik olarak değiştirilmiş bitki çiçektozlarının rüzgâr, kuş, arı, böce, mantar ve bakterilerce taşınması sonucunda kilometrelerce uzaktaki bitki türleri de etkilenecek ve genetik bir kirlilik ortaya çıkabilecektir. GDO’lu ürünlerden gen geçişleri yabani türlerin özelliklerini bozacak ve bitkisel gen kaynaklarının geri dönülmesi zor bir zararla karşı karşıya kalmasına neden olabilecektir. Ayrıca, GDO’lu bitkilerdeki herbisitlere dayanıklılık genlerinin yabani akrabaları olan otlara geçmesiyle, tarımsal mücadele güçlüklerle karşılaşabilecektir. GDO’lu mısırlardan yabani mısır türlerine gen bulaştığına ilişkin resmi raporlar yayınlanmaya başlanmıştır.Yabani floradaki genetik yapı değişiklikleri, onların gen kaynağı olarak değerini tamamen yok edebilir. Arkansas Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, GDO’lu çeltikten, çeltiğin yabani gen kaynağı olan kırmızı çeltiğe gen geçişinin olduğu belirlenmiştir. GDO’lu bitkiler için geliştirilen herbisitler, bu bitkilerin dışındaki tüm bitkileri kesin olarak öldürmektedir. Geniş alanlara uygulanan bu tip herbisitlerden yabani floranın olumsuz etkilenmemesi mümkün değildir. Öte yandan, terminatör genlerin akraba türlere çiçektozları ile geçerek onların ikinci yıl tümüyle yok olmalarına neden olması yüksek bir ihtimaldir. GDO’lu bitkilerden kaynaklanabilecek genetik kirlilik, birçok yabani türün anavatanı olan Türkiye için ayrı bir önem taşımaktadır.
Variyabilite ve beklenmeyen sonuçlar: Ekosistemler son derece karmaşık bir yapıya sahiptir. Özellikle, GDO’lu bitkiler gibi, yeni organizmaların sistem içine girmesiyle bazı bilinmeyen risklerin ortaya çıkması beklenebilir. Bu zamana ve yere bağlı olarak türler arası gen akışının sonucunda ortaya çıkabilecek gen etkileşimlerinden kaynaklanmakta olup, populasyonda değişik bir karakterin ortaya çıkma ihtimali her zaman söz konusudur.
Sosyo – Ekonomik Riskler
Pahalılık: GDO’lu ürünlerin tohumları, GDO’lu olmayanlara göre, %25 ile %100 arasında daha pahalı olup her yıl yenilenme zorunluluğu söz konusudur. Fiyatının yüksek olması nedeniyle tohumluk alımını uzun süre devam ettiremeyecek olan küçük çiftçiler bu durumdan zarar göreceklerdir.
Tek tip çeşit ve ilaç kullanımı: Bitkisel üretimin GDO’lu çeşitlere dayandırılması, geleneksel tarımda yerel çeşitlerin kullanımında önemli azalmalara neden olabileceği gibi, tarımda tohumluk ve ilaç bakımından dışa bağımlılık sorununu da doğuracaktır.
Tohumluğun her yıl yenilenmesi: GDO’lu çeşitlerin sahip olduğu “terminatör gen” sistemi nedeniyle, tohumluk üretiminin çiftçiler tarafından yapılması olanaksızdır. Bu nedenle, tohumluğun üretici firmadan her yıl alınması zorunludur.
Çeşit karışımı: Aynı bölgede klasik ve GDO’lu çeşitlerin bir arada ekilmeleri halinde, çiçektozları nedeniyle, birbirlerine karışmaları kaçınılmazdır. Bu durumda, üreticilerin istedikleri tip ürünü özelliklerini bozmadan yetiştirmeleri imkânsız hale gelebilecektir. Bunlardan elde edilen ürünlerin de karışık olma olasılığı çok yüksek olacak ve tüketici açısından da önemli bir risk oluşturabilecektir.
GDO’lu çeşit yetiştiren ülke konumuna gelinmesi: Birçok Avrupa ülkesi, GDO’lu ürün yetiştirmeyen ülkelerden bile, dışalım yaptıkları ürünler için “Genetik Olarak Değiştirilmiş Organizma” değildir belgesi istemektedir. Bu çeşitlerin yetiştirilmesi halinde, klasik ürünlerin pazarlanması da önemli ölçüde zorlaşacaktır.
Din ve Etik Bakımından Konunun Sorgulanması:
Müslümanlar ve Museviler domuz eti ve türevlerini tüketmedikleri için domuz geni karıştırılmış ürünlerden de yemek istemeyeceklerdir. Ayrıca Müslümanlar bazı böcek ve hayvan genlerinin kullanıldığı ürünlere karşı da rezerv koyacaklardır. Aynı şekilde vejeteryanlar ise hayvansal gen içeren tüm bitkisel ürünleri tüketmek istemeyecektir. Bu durumda GDO’lu ürünlerin etiketlerinde gerekli bilgilerin doğru ve açık bir şekilde verilmesi bir insanlık görevi olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir diğer risk ise:
Bugün GDO’lu tohumlarla ekimin yaygın yapılması, yasası ve yönetmeliği çıkmış olan “Organik Tarımı” da tehdit etmektedir. TÜRKİYE’de şu anda organik tarımı destekleme kanun ve yönetmeliği varken halen biyogüvenlik kanunu yoktur. Bu sebeple GDO tespiti yapılamıyor! Bu durumda, tohumun, toprağın, suyun temiz tutulabilmesi,GDO’lu yaygın ekimden dolayı rizk altındadır. Bu şartlarda, gerçek manada organik tarımdan söz etmek ağırlığını kaybetmektedir. Bir test yapılsa o ürünlerin en az yarısı imha edilecek veya organik diye satılamayacak duruma gelebilir…Izleme yok, denetleme yok, ustelik bunu yapabilecek beceri ve donanımda insan ve laboratuar da yok.
Yukarıda saydığımız riskleri dikkate alarak, Ülkemizde de, GDO’lu tohum, gıda ve katkı maddelerinin etiketlerinde mutlaka GDO’lu olduğu bilgisi mecbur tutulmalıdır. Hiç bir şekilde tüketicinin bilgisinin dışında ,formulasyonuna onay vermiyeceği bir ürünü satmaya kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir eylem tüketicilerin evrensel sağlık ve inanç haklarını hiçe saymak olduğu gibi, bir insanlık suçudur.
Öyleyse yapılması gereken nedir? Burada esas olan, etkin, yaygın ve bilimsel bir izleme ve denetim mekanizmasının geliştirilmesi için çaba gösterme gerekliliğidir. Böyle bir yaklaşım biyogüvenlik ile ilgili yasa ve uygulamaların geliştirilmesini öncelikli kılmaktadır. Denetim ve izleme, genetik olarak müdahale edilmiş türlerin insan sağlığına ve çevreye oluşturduğu risk tehdinin doğru tespit edilmesi ve fayda/zarar belirlemeleri için zorunludur. Ayrıca genetik özkaynaklarının korunması, çeşitliliği ve sürdürülebilir kullanımının gözetilmesi sürdürülebilir tarım için de esastır. Dolayısıyla gıda ürünleri ve gıda hammaddesi olarak kullanılan malzemelerde, genetik olarak değişikliğe uğramış organizmaların (GDO), ve bunları içeren ya da bunlardan elde edilmiş ürünlerin kullanımına izin vermek için ilk şart gerekli bilimsel ve teknik altyapıyı kurmaktır.
Etkin bir biyogüvenlik altyapısı ve çerçeve kanunu bu anlamda bizim de ilk önceliğimiz olmalıdır.Devletin etkin ve yaygın denetim ve izleme görevi birincildir. Diğer yandan biz istemiyoruz ya da yasakladık diye GDO’lardan uzak, mutlu ve rahat bir hayat süreceğimizi zannetmek te yapılacak en büyük yanlış olacaktır. Bugün dünyanın vardığı noktada maalesef GDOlar neredeyse heryerde var ve onları görebilen, izleyebilen ve gerektiğinde durdurabilen bilimsel yeterliliğimiz olmadan onları kontrol etmek diye bir imkânımız olamaz. Bu durumda bilinmeyen bir hedefi boykot etmenin pratik bir değeri de olamaz. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok misali.GDO tespiti konusunda bilimsel araştırmalar halen tüm dünyada sürmekte ve mevcut testler her gün geliştirilmektedir. Bu noktada halen ülkemizde bu testlerin yapılamaması büyük bir risk teşkil etmektedir. Gerek tedarik zinciri, gerekse üretim süreçleri içinde düzenli ve yetkin bir (iç) denetim, atılması gereken ilk adım olarak görülmektedir. Ancak, en ideal koşullarda görevini yapıyor da olsa devletin denetleyici rolü ancak bilgili ve ahlaklı üreticiler, seçme hakkı olan ve hakkını arayan tüketiciler, ve daha da önemlisi konuya hakim, yetkin araştırmacıların varlığında amacına ulaşır.
Derleyen: H.K.BÜYÜKÖZER.DR.Müh.
Kaynakça:
1- Tarım Teknolojilerinde Yeni Yaklaşımlar ve Uygulamalar: Bitki Biyoteknolojisi ( Prof. Dr. Murat ÖZGEN, Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara. Prof. Dr. Filiz ERTUNÇ, Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Ankara.
Doç. Dr. Gülcan Kınacı, Osmangazi Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Eskişehir.
Dr. Mustafa YILDIZ, Melahat BİRSİN, Hakan ULUKAN . Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara
Dr. Haluk EMİROĞLU5, Bilkent Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Ankara
Arş. Gör. Nur KOYUNCU A.Ü. Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara
Doç. Dr. Cengiz SANCAK, A.Ü. Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Ankara)
2- Makale(Dr.Birep Aygün.Gıda Güvenliği Yahoo Grup)
3- Genetik Modifiyeli Ürünler Slayt çalışması.Süleyman Deveci.Y.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Kimya Müh. Bölümü
Gıda Raporu
Misvak Kullanmak
Misvak, Arapça olarak sürtme, ovalama mânâsına gelir. Hadîs-i şerîflerde dişleri temizleme ya da fırçalama âleti mânâsında kullanılmıştır. Arapça “erak”, Latince “salvadora persica” adlı ağaçtan elde edilir.
Misvak, pek çok hadis-i şerifte ısrarla tavsiye edilmiştir. Onlardan bazılarını şöyle zikredebiliriz:
“Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz için abdest almalarını ve her abdestle birlikte misvak kullanmalarını emrederdim.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 259)
“Misvaklanmak ağzı temizler, Rabbi râzı eder.” (Müsned, VI, 47)
“Muhakkak sizin ağızlarınız, Kur’ân okunan yerlerdir. Onları misvakla iyice temizleyin!..” (İbn Mâce)
“Beş şeyin peygamberlerin sünnetinden olduğu rivayet edilmiştir: Haya, hilm, kan aldırmak, dişleri misvakla temizlemek, güzel koku sürünmek.” (Bezzâr)
Huzeyfetü’l-Yeman -radıyallâhu anh-, “Gece kalktığımızda ağızlarımızı misvakla temizlemekle emrolunduk.” demiştir. (Buhârî, Nesâî)
Ashâbına her fırsatta misvak kullanmalarını tavsiye eden Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizzat kendisi de bu noktada ümmetine örnek olmuştur.
Şürey bin Hânî, Hazret-i Âişe -radıyallâhu anha-’ya:
“-Rasûlullah, eve girdiğinde ilk iş olarak ne iş yapardı?”diye sorduklarını, onun da:
“-Misvaklanırdı.” buyurduğunu nakletmiştir. (Müslim)
Yine Hazret-i Âişe -radıyallâhu anha-’dan rivâyet edildiğine göre, “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına (her gece) abdest suyu ile birlikte misvakı da konurdu. O da gece kalktığında ihtiyacını giderir, ardından misvaklanırdı.” (Ebû Dâvud)
Buhârî’nin Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anh-’ten rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz’in sadece dişlerini değil, dilini de misvakladığını öğrenmekteyiz.
Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-’ın rivâyetine göre, misvak kullanarak kılınan iki rekat namaz, misvak kullanmadan kılınan 70 rekat namazdan üstündür. (Ebu Nuaym)
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- misvak kullanmanın, kişinin fesahatını/güzel konuşmasını sağladığını; Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- da hâfızayı güçlendirip balgamı giderdiğini söylemiştir.
Misvakın Botanik Özellikleri
Erak Ağacı, özellikle Suudî Arabistan, Afrika, Yemen ve Hindistan gibi sıcak bölgelerde yetişir. Eğri gövdeli, kokulu bir ağaçtır. Misvak olarak, kökünü kullanmak daha uygun olmakla birlikte, daha ziyade dalları tercih edilir. Tohumu ve yaprakları da şifalı bitki olarak kullanılmaktadır.
Misvak ağacının meyvesine “kebas” (berir) denilir. Meyveler, nohuttan biraz küçük, üzüm salkımı şeklindedir. Önceleri yeşil kırmızı bir renkte ve acımsı olup sonraları rengi siyahlaşır ve tatlanır. Ağacın dalında olgunlaşan meyveleri, hem insanlar, hem de hayvanlar tarafından tüketilir.
Nitekim Câbir bin Abdullah şöyle demiştir:
“Bir defasında biz Rasûlullâh ile beraber misvak ağacının meyvesini topluyorduk. Bu esnada Peygamber -aleyhisselâm- bize: “-Sizlere bu meyvenin siyahını toplamanızı tavsiye ederim. Zira siyahı en güzeli ve en iyisidir.” buyurdular. (Buharı, Et’ime)
Misvakın meyvesi iştah açıcı ve hararet vericidir. Mideyi kuvvetlendirdiği gibi ağız kokusunu güzelleştirir ve dimağı dinlendirir. Su ile kaynatılıp içildiğinde idrarı artırır, mesâneyi temizler.
Misvak Nasıl Kullanılır?
Misvak taze ve kuru olmak üzere iki kısma ayrılır.
Taze misvağın kabuğu 2 cm. uzunluğunda, fırça olacak şekilde soyulur. Bu uç, hafif çiğnenerek lif lif fırça hâline getirilir. Soyulan kabuklar, tere otu lezzetinde ise misvakın taze olduğu anlaşılır.
Kuru misvak da aynı şekilde açılır ve ılık suda yarım saat bekletilir. Ağızda çiğnenerek fırça hâline getirilir.
Misvakın boyunun dört parmak uzunluğu ile bir karış arasında olması mendup (güzel) sayılmıştır. Çapı ise, serçe parmağı kadar olmalıdır. Misvaklamaya dişlerin ortadan sağ tarafını yaparak başlamalıdır. Dişler, diş etlerine zarar vermeden enine ya da boyuna misvaklanabilir.
Yapılan deneylerin sonucuna göre, dişler misvaklandıktan sonra iki saat süreyle dişlerde mikroorganizma gözükmez. İki saat sonra mikrop tekrar üremeye başlar. Kullanılan misvaklarda ise, kullanımdan hemen sonra bakteriler bulunmuş, fakat oda sıcaklığında iki saat bekletilince bakterilerin ya azaldığı ya da tamamen yok olduğu gözlenmiştir. Bu da misvakın içindeki kimyasal maddeden kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte ucu açılmış bir misvakta en çok iki-üç gün dişler temizlenebilir. En iyisi yeni uç açılarak yapılan diş temizliğidir
“Medicana” adlı bir derginin 54. sayısında misvak hakkında şu bilgiler verilmektedir:
“Bu misvak çubukları, dişlerde meydana gelen mikrop plaklarını, hem mekanik olarak hem de plağı teşkil eden maddelerle reaksiyona girerek temizliyor. Bu çubukların, dişleri beyazlatan ve koruyan florur, slika, alkolidler, uçucu nebâti yağlar, reçine, sakızlar, taninler ve antra kinonlar ihtiva ettiği, dişleri temizlemenin yanı sıra diş etlerini stumüle edip şişme ve kanamaları iyileştirdiği anlaşılmıştır.”
Misvakla ilgili İndiana Üniversitesi Kimya Bölümü ve Kral Suud Üniversiteleri’nin çok ayrıntılı araştırmaları bulunmaktadır. Bu araştırmalardan özet olarak şunları söyleyebiliriz: Misvak anti-septik anti-mikrobiyal maddeler içerdiğinden, dişler kadar diş minesi, ağız içi yaraları, boğaz ve damak için de faydalıdır.
Bilimsel araştırmalar, misvakın 30 kadar kimyevî ve organik madde içerdiğini göstermiştir. Bunlar, diş parlatıcı ve temizleyici maddeler olduğu kadar sindirim sistemini iyi yönde etkileyen faydalı maddeler de içermektedir. Bu maddelerden bazılarını sayacak olursak:
-Diş etlerini iyileştirici C vitamini,
-Diş minesini koruyucu çam sakızı,
-Diş etlerini uyarıcı trimetil ami,
-Diş etlerini sıkılaştırıcı astrinjent,
-Ağızda asit üretimini önleyici, diş çürümesini önleyici benzylisothiayanat,
-Mikrop öldürücü, iltihap kurutucu jogolon,
-Beyin için önemli olan fosfor ve ayrıca kalsiyum ve potasyum…
-Misvağın pankreas, mîde asiti, mîde ülseri ve böbrekler üzerine müsbet yönde etkisi vardır.
-Ağız içi asiti dengelediği, kan serumunu çok hafif aktive ettiği, şeker düşürücü olduğu, iltihap kuruttuğu ve idrar söktürücü olduğu da laboratuar çalışmalarıyla ispatlanmıştır.
-Sindirimi kolaylaştırdığı gibi mide asidinin dengede kalmasına da faydalıdır.
-Diş çürüklerinden kaynaklanan göz tansiyonun düşmesini de misvak kullanarak önleyebiliriz.
-Diş taşları, tabiî bir yol olan tükürükten meydana geldiği için, düzenli misvak kullanarak tükürükteki kalsiyum tuzlarının dişe yapışması ve diş taşı oluşumu engellenmiş olur.
Misvağın Diğer Faydaları
-Sünnete ittibâ niyetiyle olduğu için Allâh’ı râzı eder.
-Misak kullanan dünyadan temiz olarak çıkar.
-Misvak kullanana Peygamber Efendimiz mağfiret diler.
-Peygamber Efendimiz’in Kevser havuzundan içmek nasip olur.
-Melekleri sevindirir.
-Arş o kimseye duâ eder.
-Kabrin geniş olmasını sağlar.
-Sevapları arttırır.
-İhtiyarlığı geciktirir.
-İman ile şehâdet getirerek ölmeye vesile olur.
-Sırattan çabuk geçmeye yardımcı olur.
-Hitâbeti güzelleştirir.
-Kekemeliğe faydalıdır.
-Sesi güzelleştirir.
-Yüzü güzelleştirir.
-Gözün nûrunu arttırır.
-Kalbi temizler.
-Hazmı kolaylaştırır, vücut hararetini giderir.
-Kalp ve mide sinirlerini kuvvetlendirir.
-Mideyi düzeltir.
-Bedeni kuvvetlendirir.
(Bkz: İmâm-ı Gazâlî, İhya; Muhammed Hamdi Erdem, Ruhu İslam, s. 113-114)
Bal Kabağı Adeta Mucize Besin
Göz ve Beyin İçin Mükemmel Bir Besin
Bal kabağının hem göz hem de beyin sağlığı için de mükemmel bir besin olduğunu belirten uzmanlar, bal kabağının kolay sindirilebilme özelliğiyle mide ve bağırsaklar için de birçok faydasının bulunduğunu vurguluyor.
Kabızlık ve Hemoroidi Olanlara da Tavsiye Ediliyor
Uzmanlar, bal kabağının bol miktarda lif içermesi nedeniyle gıdalar ile alınan toksinlerin atılmasına ve kolesterolün düşmesine de yardımcı olduğuna işaret ederek, bu ürünün konstipasyon (kabızlık) ve hemoroid (basur) sorunu olanlara da tavsiye edildiğini belirtiyor.
Bal kabağı kolay sindirilebilmesi ve önemli özellikler taşıması nedeniyle soframızdan eksik edilmemesi gereken bir besin ve haftada birkaç kez yarım su bardağı kadar tüketimi yeterli...
Şu Vitaminleri de İçeriyor
100 gram bal kabağı protein, karbonhidrat, lif, fosfor, kalsiyum, demir, sodyum, potasyum, A, B1, B2, B3, C ve E vitaminlerini içeriyor.
Bal Kabağı Nasıl Seçilir?
Uzmanlar, vatandaşlara bal kabağı alırken, önceden soyulmuş ve ambalajlı olanları tercih etmemelerini öneriyor. Kabuk rengi soluk olmayıp, canlı renkli ve sert olan bal kabağının tercih edilmesi de ayrıca önem taşıyor.
Kabak Çekirdeği de Mükemmel Bir Mineral
Mineraller açısından mükemmel bir kaynak olan kabak çekirdekleri de B vitaminlerini de içerdiği gibi kemik sağlığı ve kan pıhtılaşması için önemli K vitaminini de bünyesinde barındırıyor.
Yarım bardak kabak çekirdeği ile günlük magnezyum gereksiniminin yüzde 46.1’i, demirin yüzde 28.7’si, manganezin yüzde 52’si, bakırın yüzde 24’ü, proteinin yüzde 16.9’u ve çinkonun da yüzde 17.1’inin karşılanabileceği belirtiliyor.
Uzmanlar kabak çekirdeğinde bulunan yağ bileşenlerinin, testosteron ve DHT tarafından oluşturulan prostat hücre çoğalımının tetiklenmesini engellediğinin de gözlemlendiğini belirtiyorlar.
Açken tüketildiği zaman bağırsak kurtlarının düşürülmesine de yardımcı olan kabak çekirdeğinin, kemik yoğunluğunun artırılmasına olan katkıları konusunda ise çalışmalar sürüyor.
Science and Islam
Physicist Jim Al-Khalili travels through Syria, Iran, Tunisia and Spain to tell the story of the great leap in scientific knowledge that took place in the Islamic world between the 8th and 14th centuries.
Its legacy is tangible, with terms like algebra, algorithm and alkali all being Arabic in origin and at the very heart of modern science - there would be no modern mathematics or physics without algebra, no computers without algorithms and no chemistry without alkalis.
For Baghdad-born Al-Khalili this is also a personal journey and on his travels he uncovers a diverse and outward-looking culture, fascinated by learning and obsessed with science. From the great mathematician Al-Khwarizmi, who did much to establish the mathematical tradition we now know as algebra, to Ibn Sina, a pioneer of early medicine whose Canon of Medicine was still in use as recently as the 19th century, he pieces together a remarkable story of the often-overlooked achievements of the early medieval Islamic scientists.
1. The Language of Science
http://rapidshare.com/files/187809108/Science.and.islam.E1.part1.rar
http://rapidshare.com/files/187810420/Science.and.islam.E1.part2.rar
http://rapidshare.com/files/187811798/Science.and.islam.E1.part3.rar
http://rapidshare.com/files/187812382/Science.and.islam.E1.part4.rar
2. The Empire of Reason
http://rapidshare.com/files/187813616/Science.and.islam.E2.part1.rar
http://rapidshare.com/files/187814936/Science.and.islam.E2.part2.rar
http://rapidshare.com/files/187816307/Science.and.islam.E2.part3.rar
http://rapidshare.com/files/187817007/Science.and.islam.E2.part4.rar
3. The Power of Doubt
http://rapidshare.com/files/188295146/Science.and.islam.E03.part1.rar
http://rapidshare.com/files/188296216/Science.and.islam.E03.part2.rar
http://rapidshare.com/files/188296986/Science.and.islam.E03.part3.rar
Uygulamalı Tecvid Öğretimi
TÜRKÇE | CHM | 92,5 MB | ZIP
Seslendirmeli e-kitap...
Harf-i Med
Sebeb-i Med
Medler
Medd-i Tabiî
Medd-i Muttasıl
Medd-i Munfasıl
Medd-i Lazım
Medd-i Arız
Medd- Lin
Tenvin ve Nun’u Sakin
İhfa
İzhar
İklab
İdğam-ı Maal – ğunne
İdğam-ı bilağunne
İdğam-ı Misleyn
Sakin mim’in Hali
İdğam-ı Mütecaniseyn
İdğam-ı Mütekaribeyn
İdğam-ı Şemsiye
İzhar-ı Kameriye
Kalkale
Hükmürra
Lafzatullah
Zamir
Sekte
DOWNLOAD LINKS:
RAPID-SHARE DOWNLOAD
MEGA-UPLOAD DOWNLOAD
1001 Orientalist Art Paintings
VARIOUS SIZES | JPEG | 1001 FILES | 600 MB | RAR
Abbott Handerson Thayer
Adam Styka
Addison Thomas Millar
Adolf Schreyer
Alberto Pasini
Alexander Koester
Alexander Pope
Alexandre Francois Desportes
Alexandre Gabriel Decamps
Alexey Bogoliubov
Alfred Dedreux
Alfred Dehodencq
Allan Sir William
Alois Stoff
Aloysius O Kelly
Ambros Raphael
Amedeo Preziosi
Andreas Achenbach
Anthonissen Louis Joseph
Antoine Jean Gros
Antonio Fabres Y
Arnald George
Arnold Groot Frans
Arthur Ferraris
Benjamin Jean Joseph Constant
Bonaventura Peeters
Bossuet Francois Antoine
Brest Germain Fabius
Burkel Heinrich
Cesare Biseo
Charles Barque
Charles Cottet
Charles Gleyre
Charles Landelle
Charles Lebrun
Charles Robertson
Charlet Frantz
Claude Mouchot Louis
Clement Guastavino
David Roberts
Davide Dellepiane
Denis Alsloot
Dudley Hardy
Edmund Dulac
Edouard Castres
Edwin Henry Landseer
Edwin Lord Weeks
Elizabeth Nourse
Emile Regnault Maulmein
Ender Thomas
Etienne Dinet
Ettore Cercone
Ettore Simonetti
Eugene Alexis Girardet
Eugene Auguste Francois Deully
Eugene Baugnies
Eugene Delacroix
Eugene Feyen Jacques
Eugene Fromentin
Eugene Pavy
Fabio Fabbi
Fausto Zonaro
Felix Ziem
Ferencz Franz Eisenhut
Fernand Cormon
Filippo Baratti
Firmin Girard Marie Francois
Francesco Albotto
Francesco Ballesio
Francis Davis
Francois Habbe Nicolai
Francois Laugee Desire
Frank Duveneck
Frederic Remington
Frederick Arthur Bridgman
Frederick Goodall
George C Michelet
George Catlin
George Laugee
Georges Clairin
Georges Clairin
Georges Jules
Georges Washinton
Georges Washinton
Giulio Rosati
Guffens Godfried
Gustav Bauernfeind
Gustave Clarence Rodolphe Boulanger
Gustave Guillaumet
Gyula Tornai
Hans Zatzka
Hendreson Charles Cooper
Henri Emilien Rousseau
Henri Fantin Latour
Henri Regnault
Henriette Browne
Henry Farny
Henry Gillard Glindoni
Henry Siddons Mowbray
Hermann David Salomon Corrodi
Horace Vernet
Illarion Prianishnikov
Isaac Snowman
Jacques Laurent Agasse
Jahn Ekenaes
James Jacques Joseph Tissot
James Northcote
Jan Asselyn
Janos Pentelei Molnar
Jean Discart
Jean Jules Antoine Lecomte Du Nouy
Jean Leon Gerome
Joanovitch Paul
John Frederick Lewis
John Russell
John Singer Sargent
John Varley
John William Waterhouse
Jules Didier
Karl Wilhelm Gentz
Kramer Johann Victor
Leon Belly
Leon Cogniet
Leonardo De Mango
Leopold Carl Muller
Lord Frederick Leighton
Louis Comfort Tiffany
Louis Frey
Ludovico Marchetti
Ludwig Deutsch
M Belloni
Manuel Garcia Rodriguez
Martin Johnson Heade
Mary Jane Peale
Niels Simonsen
Pierre Outin
Priou Louis Maternite Champetre
Raphael
Richard Dadd
Robert Talbot Kelly
Robert Talbot Kelly
Rudolf Alt
Rudolf Ernst
Rudolphe Weisse
Samuel Colman
Sigriste Guido
Simonetti Ettore
Simoni Gustavo
Stanislaus Chlebowski
Theodore Horschelt
Thomas Millar Addison
Thompson Alfred Wordsworth
Victor Pierre Huguet
Vincent Stiepevich
Walter Gould
Wilhelm Kuhnert
Wilhelm Odelmark Frans
Willard Leroy Metcalf
William Daniell
William Henry Drake
William Stanley Haseltine
http://rapidshare.com/files/351372137/1001_Orientalist_Art_Paintings.part1.rar
http://rapidshare.com/files/351416021/1001_Orientalist_Art_Paintings.part2.rar
http://rapidshare.com/files/351469569/1001_Orientalist_Art_Paintings.part3.rar
Allah - The Lord of the Worlds
Plot: This movie contains chapters of the holy Qur'an in English and also in Arabic with subtitles. It tells us about the life in this world and hereafter. A guidance and reminder for muslims and non-muslims.
Category: Religion
Genre: Islam
Language: English, Arabic
Release Year: 2009
Duration: 01:07:37
Sound Quality: MP3 | 96 KB/S
Video Quality: AVI | 904 KB/S | 640X480
Download Links:
http://hotfile.com/dl/18664522/15f3376/Allah_the_Lord_of_the_Worlds.part1.rar.html
http://hotfile.com/dl/18664701/91eba31/Allah_the_Lord_of_the_Worlds.part2.rar.html
http://hotfile.com/dl/18664883/5492979/Allah_the_Lord_of_the_Worlds.part3.rar.html
http://hotfile.com/dl/18665050/a25752c/Allah_the_Lord_of_the_Worlds.part4.rar.html
http://hotfile.com/dl/18665190/9b5fcb1/Allah_the_Lord_of_the_Worlds.part5.rar.html
Arabic Sounds & Pictures
ENGLISH | FREEWARE | EXE | VERSION 1.1 | 12.2 MB | ZIP
This little software is intended to help children to learn Arabic. It includes animated illustrations of how to write letters, as well as audio files to demonstrate how letters are pronounced. This version includes new animated animals and words.
Download Links:
HOT-FILE DOWNLOAD
MEGA-UPLOAD DOWNLOAD
SEND-SPACE DOWNLOAD
Antibiyotik Yerine Bal
İtalyan La Stampa gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre, bir grup bilim adamı, Yeni Zelanda'da yetişen manuka ağacının çiçeklerinden üretilen balın, içerdiği doğal antibiyotik sayesinde enfeksiyon kapmış yaraların tedavisinde kullanılabildiğini ortaya koydu.
Bilim adamları, antibiyotiğe direnç gösterilen tüm durumlarda kullanılabileceği belirtilen bu bal türünün yan etkisinin olmadığını, içerisindeki düşük ph değeri sayesinde ölü derinin yenilenmesine yardımcı olduğunu ve yaraların iyileşmesini hızlandırdığını kaydetti.
Taliban Marjah Raporu
Marjah'ta bulunan Afganistan İslam Emirliği Komutanı Molla Hacı Muhammed ile röportaj.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Media: Bize kendiniz hakkında bilgi verebilirmisiniz.
Molla Hacı Muhammed: 4 yıldır mücahidlerle birlikte cihada devam ediyorum. Naw Zad, Sangin, Helmand'ın Musa Kale ilçesi ve şu anda Marjahta savaşıyorum. Bir grup mücahidin komutanıyım.
Media: Marjah'ta neler olup bittiğini bize anlatırmısınız?
Molla Hacı Muhammed: Allaha hamd olsun ki Marjah'ta mücahidlerin büyük gücü var ve şu anda mücahidler kafirlere karşı üstün gelmektedir. Sivil katliamlarını azaltmak adına mücahidler gerilla tipi savaş taktigini uygulamaktadırlar.
Media: İşgalciler ve kuklalar Marjah'ta birçok mücahidin şehid edildiğini bölgenin kontrol edildiğini iddia ediyorlar?
Molla Hacı Muhammed: Bu düşmanın propagandasından başka hiçbirşey değildir. Çünkü bölgede medya işgalciler tarafından kontrol edilmekte ve işgalciler haberleri kendilerine en uygun hale getirerek servis edilmesine izin vermektedir. MARJAH'TA BUGÜNE KADAR SADECE 40 MÜCAHİD ŞEHİD OLMUŞ, 60 MÜCAHİD YARALANMIŞTIR.
Media: İşgalcilerin Marjah kayıplarını anlatırmısınız?
Molla Hacı Muhammed: Mücahidlerin IED ve Roket operasyonlarında 150 tank ve diğer askeri araçları imha edilmiştir. Askeri araçlarda en az 4 işgalci askerin bulunduğunu hesapladığımızda sadece araçlarda 600 İşgalci asker öldürülmüştür. Yakın muharebede ise yaklaşık 200 düşman askeri öldürüldü veya ağır yaralandı.
Cihaderi
Dünyanın En Yüksek Binası
800 metreyi aşan bina, bugüne kadar bu konuda bir numara olan Taipei 101 kulesinden 300 metre dolayında daha yüksek.
Yapımında 12 bin işçinin çalıştığı 160 katlı Dubai Kulesi'nin inşaatına 2004'te başlandı. Dünyanın en yüksek binası 4,1 milyar dolara mal oldu. Dubai emirinin şirketi Emaar Properties'in en iddialı projesi Dubai Kulesi'nin 150. katından sonrası çelik konstrüksiyonla inşa edildi.
Anten kulesiyle 818 metreye ulaşan Dubai Kulesi'nin en dikkat çeken özellikleri ise şöyle:
- 95 kilometreden bile görülebiliyor.
- Gökdelenin 124. katı, dünyanın halka açık, en yüksek ve terası bulunan gözlem katı.
- 160 lüks otel odası ve suite sahip.
- Binada 57 asansör, 1044 daire, 3000 araçlık yer altı oto parkı var.
- Dış cephesini ve iki kanadını oluşturan cepheyi kaplayan cam panellerin sayısı 28 bin 261.
- Dubai Kulesi için 330 bin ton metre küp beton döküldü, 39 bin ton çelik kullanıldı, 22 milyon saat çalışıldı.
Oscarlar Niçin Bir Aldatmaca?
Bu kadar çok film niye bu kadar kötü? Bu yılın Oscar adayları bir propaganda geçidi, basmakalıp kurgular ve düpedüz bir ikiyüzlülük göstermektedir. Filmlerde baskın tema, tam yıllanmış bir Hollywood klişesidir: “Amerikan ruhu diğer toplumları işgal etmek, tarihlerini çalmak ve hafızamızı boş şeylerle doldurmak hakkına sahiptir!” Yazar ve film direktörleri ne zaman, dünyayı kontrol ve tahrip etmek için kendini adamış pezevenkler gibi değil de sanatçılar gibi davranacak?
Ben, sizi, yerli bir Amerikalı yapmadıkça yeterince zararsız olan ve Vahşi Batı mitini içeren filmlerle büyüdüm. Filmlerde esas kurgu yani altyapı değişmez. Filipinler’den Irak’a örtülü katliamlar gerçekleştiren Amerikalı sömürgeci saldırganların asaletini kendine saygısı olmayanlar olarak takdim eder. Aldatmacanın, sahtekârlığın gücünü tam olarak, Vietnam’a bir savaş muhabiri olarak gittiğimde anladım. Sanayi katliamına kurban giden Vietnamlılar, John Wayne filmlerinde, kaderleri önceden belirlenmiş “pis” ve “ilkel yerlilerdi” ve bu filmler Wayne’ın, Hollywood’a göz kamaştırıcı bir geri dönüşü veya ona olan borcunu ödemesiydi.
Katliam kelimesini ticarî olarak kullandım, çünkü Hollywood, Amerikalıların suçlarını muhteşem bir şekilde gizlemektedir. Bunlar savaş değil fakat, silah müptelası, cinayet “kültürünün” ihracıdır. Ne zaman ki, psikopatlar nosyonu bir kahramanlar gibi ince giyinmişse, kan banyosu bir “saf…. Soundtrack ile bir “Amerikan trajedisi” olur.
Kathryn Bigelow’un Yaralı Dolap filmi bu gelenektendir. Birçok dalda Oscar favorisi olan bu film, CNN’de, Paul Chambers tarafından “Irak savaşı üzerine seyrettiğim herhangi bir belgeselden daha iyi.” Şeklinde yorumlanmıştı. Guardian’da Peter Bradshaw’ın gözünde ise bu film “iddiasız berrak”lığa sahipti ve “Irak’ta uzun ve acı dolu bir oyunun sonu hakkında”ydı. Film “savaşın getirdiği ıstırap, hata ve trajedi hakkında olmaktan da öte, bu mânâdaki filmlerin en ciddîsi olarak” yorumlandı.
Bu ne zırvalık. Bigelow’un filmi, bir milyondan fazla insanın ölümünün sinematik bir ilgisizliğe havale edildiği bir başka insanın ülkesinde, büyük bir heyecanla standart psikopatlığını yaşamayı hayal eden birini bize imrendirerek anlatmaktadır. Bigelow etrafında bize sunulan sarhoşluk, onun Oscar alacak olan ilk kadın yönetmen olmasıdır. Ne kadar aşağılayıcı bir hâl, bir kadın, bütünüyle erkek şiddeti üzerine bina edilmiş bir savaş filmiyle ödüllendiriliyor.
1978 yılında çevrilen ve medyada büyük bir yankı uyandıran Geyik Avcısı (Deer Hunter) filmini eleştirmenler “işte bir milletin günahını temizleyebilecek” bir film olarak alkışlanmıştı. Geyik Avcısı, 3 milyondan fazla Vietnamlının öldürülmesine sebeb olan savaşı methediyor, conilerin Vietnamlıları öldürmesini ise “barbar komünistlere karşı bir direniş olarak” övüyordu. 2001 yılında ise, Ridley Scott’un Kara Şahin Düştü filmi de benzer şeyler söylemekteydi. Havadan toplu temizlik yapan kahramanlar 10 binden fazla Somaliliyi katlederken, Somali’deki, başka bir Amerikan “asil başarısızlığını” ince bir ayarla, işgalin haklı göstermeye çalışıyordu.
Öte tarafta ise hayran olunası bir Amerikan savaş filmi, Redacted, (Tashih Edilmiş-Düzeltilmiş) eğitici bir filmdir. 2007 yılında Brian Palma tarafından çekilmiş olan bu film, bir grup Amerikalı tecavüzcü asker tarafından ırzına geçilen ve ailesi katledilen Iraklı bir genç kızın hayatını anlatan gerçek bir hikaye üzerine bina edilmiştir. Filmde kahramanlık ve müshillik yok! Katiller katil ve Irak’taki destansı suçların suç ortağı Hollywood ve medya, Palma tarafından gayet mahirâne bir şekilde anlatılmaktadır. Film katledilen Iraklı sivillerin fotoğraflarını gösteren bir seri resimlerle bitmektedir. Palma, emir verildiği zaman askerlerin gözleri “meşrû sebeblere dayanarak” emir verilmiş gibi gözleri kararıyordu, diyor. Palma, “bu korkunç bir şey” diyor ve ekliyor; acı çeken bu insanların asil tarafları bizlere gösterilmedi. Redacted filmi büyük bir ironiye kurban gitti ve gerçekten düzeltildi. Sınırlı bir gösterimden sonra bu güzel film ortadan kayboldu.
Amerikalı olmayan ( veya Batılı olmayan) insanlık ölü veya canlı, posta kutusunda temyiz hakkı sahip, hukukî bir hakkı olmayanlar olarak görülüyor. Onlar “ötekiler” ve en iyisi, “bizim” tarafımızdan korunmasına izin verilmiş olandır. James Camaron’un bol paralı ve bol şiddetli, 3D (boyutlu) Avatar filminde, Na’vi gibi asîl yerliler, onları koruyacak Yüzbaşı Jake Sully gibi iyi bir Amerikan askerine ihtiyaç duyar. BU onların “iyi” olduğunun tasdikidir. Natch.
Benim Oscar’ım, mevcut en kötü aday, Güney Afrika’daki ırk ayrımına (apartheid) karşı mücadeleyi aşırı bir yağ çekmeyle aşağılayan Clint Eastwood’un filmi Invictus’a. İngiliz gazeteci John Carlin tarafından yazılan ve tarihî metinlerden yoksun bırakılmış Nelson Mandela’yı anlatan film, bir ırk ayrımcılığı propagandası ürünü olabilirdi. Irkçılığın taltif edilişinde, “gökkuşağı halkının” her derdine deva olarak eşkıyalık kokan rugby spor kültüründe, Easwood, Mandela’nın kucak açtığı ve acılarının sembolü olan kızgın Springbok sembolünün, bir çok Güney Afrikalıyı derin bir şekilde utandırmasını ve yaralamasını ancak güç bela ve oda imalı bir şekilde verebilmiştir. Mandela, hâlâ bir tehdit olan Siyahî şiddeti değil, Beyaz şiddeti silip, süpürmektedir. Boer ırkçılarına gelince, onlar gerçekten altın bir kalbe sahipler. “Çünkü biz gerçekten bilmiyoruz.” Şuuraltındaki tema aynı, birbirine benzer: “Sömürgecilik, bağışlanmayı ve uzlaşmayı hak eder, fakat asla adil olmayı haketmez!”
İlk başlarda, Invictus’a pek önem vermedim fakat sonra çevremde sinemada bu filmi seyreden gençleri ve diğerlerinin ırk ayrıcılığı korkusu hakkında bir referanslarının olmadığını görünce anladım ki, bu kurnaz travesti, bizim hafızamızı ve ahlakî değerlerimizi yeniden şekillendirmektedir. Eastwood’un, Amerikan Derin Ruhunda Sambo gibi eğlenceli ve mutlu bir şey yaptığını hayal edin! Buna asla cesaret edemeyecekti.
Oscar alacağı iddia edilen filmlerden bir tanesi de, işten atılmış Amerikalı olarak ve sık sık uçuş noktalarında buluşan, seyahat eden Amerikalıları anlatan, George Coloney’in Up in the Air filmi. Aşırı duygusallığa kaçmadan önce bayatlayan klişeleri, özellikle de kadınlar için olan her klişenin adeta bir emir verilmiş gibi sunulduğunu görüyoruz. Bir Fahişe, bir azize ve bir üçkâğıtçı klişeleri… Bununla birlikte, gerçekten işten atılmış insanların rol aldığı bu filmi çeken Jason Reitman, bu “zamanımızın bir filmi” diyor. “Onlarla bu ekonomide işlerini nasıl kaybettiklerini görüştük.” Onları, işlerini kaybederken neler yaptıklarını, bu filmde de aynısını yapmaları için, ateşledik.” şeklinde konuştu. Reitman film için “Yüzde yüz gerçek bir oyuncu olmayan bu insanları seyretmek inanılmaz bir tecrübeydi.” İfadelerini kullandı.
Vayy be, ne galip ama!
John Pilger
Gazoon
NO DIALOGUE | 19 PARTS | DVBRIP | XVID | 720X576
http://rapidshare.com/files/283862055/Gazoon_01.rar
http://rapidshare.com/files/283862308/Gazoon_02.rar
http://rapidshare.com/files/287630472/Gazoon_03.rar
http://rapidshare.com/files/289259157/Gazoon_04.rar
http://rapidshare.com/files/289690107/Gazoon_05.rar
http://rapidshare.com/files/292314658/Gazoon_06.rar
http://rapidshare.com/files/295352292/Gazoon_07.rar
http://rapidshare.com/files/298022511/Gazoon_08.rar
http://rapidshare.com/files/299925522/Gazoon_09.rar
http://rapidshare.com/files/307710186/Gazoon_10.rar
http://rapidshare.com/files/307710419/Gazoon_11.rar
http://rapidshare.com/files/308182579/Gazoon_12.rar
http://rapidshare.com/files/309541363/Gazoon_13.rar
http://rapidshare.com/files/309540488/Gazoon_14.rar
http://rapidshare.com/files/309540561/Gazoon_15.rar
http://rapidshare.com/files/311526172/Gazoon_16.rar
http://rapidshare.com/files/311527544/Gazoon_17.rar
http://rapidshare.com/files/312343736/Gazoon_18.rar
http://rapidshare.com/files/312343785/Gazoon_19.rar
Hz. Muhammed ve Mucizeleri
Açıklama : Şüphesiz Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) en büyük mucizesi Kur'an-ı Kerim'dir. Fakat tarih boyunca Allah'ın (c.c.) ona bahşetmiş olduğu özellikler vesilesi ile görmeye alışık olmadığımız haller kendilerinde meydana gelmiştir. Bütün bunlar Yüce Allah'ın (c.c.) sonsuz kudret sahibi olduğunun ve rasulünün hak peygamber olduğunun nişanesidir.
Tür : Belgesel
Yapım : 2009
Süre : 99:03
Büyüklük : 717 MB
Ebatlar : 624x352 (16:9)
Format : AVI
Linkler :
http://sharebase.to/files/j1vsnMKue2.html
http://sharebase.to/files/0QQ26hqqrj.html
http://sharebase.to/files/N7G0pyjttq.html
http://sharebase.to/files/bgHA8JnGt0.html
İspanya'nın Boğa Vahşeti
Arenaya önce rengârenk parlak giysileriyle adına Matador (Torero) denilen sekiz kişiden oluşan katliam mangası çıkıyor. Biraz sonra yapacakları kalleşçe katliamın ilk bölümü için törenle izleyicileri selamlıyorlar. Sonra arenanın içindeki siperlere çekiliyorlar. Sonra da bir buçuk-iki tonluk gencecik boğayı (Torero) çıkarıyorlar. Binlerce seyircinin çığlıkları arasında hayvan, şaşkın ve sinirli bir şekilde ne yapacağını bilemez bir şekilde etrafa bakıyor. Baş matadorun yardımcılarından bir ikisi değişik yönlerden atlayıp zıplayıp, hayvanın dikkatini çekerek şaşırtıp kendilerine saldırmasını sağlayıp hemen siperlere kaçıyorlar. Baş matador da çıkıp elindeki, genellikle kırmızı renkli örtüyle hayvanın dikkatini çekip kendisine saldırmasını sağlıyor ve o da hemen siperin arkasına kaçıp saklanıyor.
Boğa, ortada saldıracak kimse kalmayınca şaşkın şaşkın etrafa bakarken boynundan kuyruğuna kadar metal zırha bürünmüş ve gözleri bezle bağlı olan atın üstünde bir başka kalleş geliyor ve boğanın boynu ile sırtı arasına elindeki uzun mızrağı batırarak derin bir kanal açıyor. Yani hayvanı teknik bir şekilde yaralayıp iç ve dış kanama yarattıktan sonra atıyla kaçıyor. Bu kez siperlerin arkasındakiler ortaya çıkıp ellerindeki bir metre ve ucu kancalı mızrakları boğanın ön ayaklarının biraz üstüne gelecek şekilde sağ ve sol tarafına dörder tane atıp saplıyorlar. Canı yanan hayvan saldırıyor; onlar siperlere kaçıyorlar, hem de korkudan bazen havada uçarak. İşte o zaman kahraman baş matador çıkıp bir dansçı gibi estetik duruşlarla elindeki pelerini sallayıp boğanın boynuzlarının üzerinden geçirerek sözde güreşiyor. Yaralı boğanın, matadorun elindeki kırmızı veya buna yakın renkteki pelerine olan nafile saldırıları bir saat kadar sürüyor. Seyirciler biraz heyecan çektikten sonra matador elindeki kılıcı, atlı matadorun boğanın sırtında açmış olduğu kanala batırarak zaten ölmekte olan boğayı öldürüyor. Ama bazen saplanan kılıca rağmen boğa ölmezse matadora bu kez ucu T şeklinde olan uzun bir kamayı geliyor ve bunu kafasının üstüne saplayıp düşürüyor hayvanı. Tabii tribünler havada, alkışlar dorukta. Bundan sonra boğanın kulağı kesilip kalleşler mangasının baş matadoruna getiriliyor. O da bir elinde şapkası diğerinde boğanın kulağı tribünlerin önünden geçerek arenada tur atıyor. Seyirciler de bu sözde kahramanlara çiçek şapka neleri varsa atarak kutluyorlar. Ölü boğa ise boynuzlarından halatla bağlanarak iki at tarafından çekilerek tribünlerin altındaki mezbahaya götürülüp parçalanıyor. Buradan arenaya yayılan koku ise dayanılmaz oluyor. Zengin İspanyollar da akşam yemeğinde çok yüksek ücretler ödeyerek, “Filanca matadorun yendiği boğanın şurasından getir” diye garsona sipariş verip hava atıyorlar.
21st Century Crusaders
This explosive new documentary investigates the current crusade being fought against Muslims in Iraq and Palestine. With a running time of 1hr 34m (approx) the film begins with exposing America’s ‘War on Terror’ as a front for its Crusade against Islam. In this section we are introduced to ex-Guantanamo detainee Moazzam Begg, Shaykh Ali Timimi (awaiting trial in U.S.) and Babar Ahmad (in UK prison).
In a highly emotive manner, the plight of Palestinians is looked at next. The oppressiveness of their lives is depicted for the viewer to witness and take heed. Consequently there will be none who view this and not be stirred by emotion.
The last third of the film is dedicated to the latest chapter in the Crusaders war: Iraq. The section looks at America and its dealing with Iraq and its citizens. It contains recent war footage from Iraq and uncovers the truth behind US casualties.
Direct Downloads
Part 1 [40 MB] | Part 2 [39 MB] | Part 3 [41 MB] | Part 4 [36 MB]
The Life And Times Of Khattab
Khattab, whose real name was Samir Saleh Abdullah al-Suwailem, was born in Arar, Saudi Arabia, in 1969 and was described as a brilliant student who would regularly score high percentage pass rates in school examinations.
At the tender age of 17, Khattab left Saudi Arabia to participate in the fight against the Soviet invasion of Afghanistan. It was to be his first experience in war and the start of an illustrious military career that would span 14 years.
After the war ended against the Russians, Khattab refused to come home to his family, instead choosing to move on to another war zone. During the next 14 years, he subsequently only visited his family on two occasions, the last of them being 1993. This was after he was gravely wounded four times and was the lone survivor when a truck exploded.
Direct Downloads:
Download The Life And Times Of Khattab Part 1
Download The Life And Times Of Khattab Part 2
Malcolm X – Prince Of Islam
MALCOLM X- PRINCE OF ISLAM is the EXPLOSIVE and GRIPPING documentary that shows never before seen footage of al-Hajj Malik Shabazz, a truly Islamic hero.
Islam stands for change. It seeks to change the individual and the society. This change covers every aspect of human life from personal morality to business, economics and politics. It is only natural that Islam should be fought by those who want to keep the status quo. This is the way it has always been throughout history: from Adam to Nuh, Ibrahim, Musa. Isa, and Muhammad (peace be on them). It will happen to anyone who wants to stand up and proclaim the true message of Islam to the world.
In recent times we have the example of Brother Malcolm. He courageously stood firm in the midst of his enemies and was ready to sacrifice everything in the pursuit of seeking the pleasure of Allah (swt). In ‘Prince of Islam’ we learn about his childhood struggles through to him joining the heretical group ‘Nation of Islam’ to him finally accepting the true religion of Islam after performing the Hajj in Makkah.
Direct Downloads
3000 Yıllık Mucize
Firavun’un cesedi ilk olarak, Süveyş kanalı açılırken denizin kenarında küçük bir tepecikte bulunmuş ve Londra’ya götürülmüştü. Görüntülerde Firavun’un saçlarının bir kısmının halen yerinde olduğu ve başının bazı azalarının etlerininde çürümeden durduğu görülüyor. Cesedin alın kısmında ise et kalmamış.
Tam bir ibret vesikası olarak vücudu hiç bozulmamış, etleri çürümemiş ve tüyleri dahi dökülmemiş şekilde ve secde eder vaziyette bulunmuştur. Firavun ölürken secdeye kapanmıştı. Kur`an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
"İsrailoğullarını denizi yararak geçirdik, Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları [yarılan denizde] takip etti. Firavun denizde boğulurken, “İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına iman ettim, ben de Müslüman oldum” dedi. Ona “Şimdi mi inandın, daha önce isyan eden bir bozguncu idin” dendi. [Denizde boğulan Firavuna Allahü teâlâ buyurdu ki:] Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin [denizdeki] cesedini [çürütmeden] çıkarıp [sahile] atacağız. Buna rağmen insanların çoğu âyetlerimizden gafildir." [Yunus 90,92]
Osmanlı Sultanlarının Ahlakı
Sual: Mısırlı bir yazar, "Osmanlıların savaşlarda kazandığı zaferler, İslam’a şeref vermiştir. Ancak Osmanlı elinde İslam, manasından çok şey kaybetmiş, gelişmesi durdurulmuş, ilme gereken önem verilmemiş, ictihad durdurulup fıkıh ilmi de dondurulmuştur. Nihayet İslam, Osmanlıların bağlayıcı kaydından kurtulup bağımsızlığını kazanmıştır" diyor. Bir cevap verir misiniz?
CEVAP: İslamiyet’e şeref verilemez. Ondan şeref alınır. Hazret-i Ömer, (Biz, zelil, aşağı kimselerdik. Allahü teâlâ, bizleri müslüman yapmakla şereflendirdi) buyuruyor. İslamiyet’in, her çeşit fazilet ve şerefler kaynağı olduğunu bilmeyen, İslamiyet’e şeref verilecek zanneder.
İstanbul’dan Viyana’ya doğru giden İslam ordusu, Belgrad yakınlarında, bir su başında, mola verir. Çeşme, abdest alan, kablarına su koyan askerlerle doludur. Yakındaki kilisenin papazı, bir hile düşünür, güzel kızları süsler, ellerine birer kab verip, çeşmeye gönderir. Papaz gizlice seyreder. Kızlar gelince, askerler hemen çekilirler. Kızlar rahatça doldurup kiliseye dönerler. Papaz, İslam askerlerinin bu güzel ahlakını, edebini ve merhametini görünce, haçlı kumandanlarına, (Bu ordu hiç yenilemez, boş yere kan dökmeyin) diye haber gönderir.
Hadim'ül Haremeyn
Yazar, İngiliz Lord Davenport’un kitabını okumuş olsaydı, (İslam ordusu gittiği her yere, adalet, fazilet ve medeniyet götürmüştür. Boynu bükük mağlup düşmanı daima af ile karşılamıştır) bilgisini öğrenir de, biraz edepli davranırdı. Abbasilerden sonra, halifelere zindan hayatı yaşatanlar, hutbelerde kendilerine, Sultanül-haremeyn demekten çekinmiyorlardı.
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip, hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendine de Sultanül-haremeyn diyen hatibe, (Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hadimül-haremeyn deyin) buyurmuştur. İslam ahlakını, Osmanlılar mı, yoksa Mısırlılar mı dondurmuş, buradan da anlaşılmaktadır.
İkinci Abdülhamid Han, siyasal bilgileri birincilikle bitirene, her sene sarayda görev verir, böylece, gençleri çalışmaya teşvik ederdi. Katip seçilen Esad bey, Hatırat-ı Abdülhamid Han-ı Sani kitabında diyor ki:
Bir gece yarısı şifre yazdım. İmza için, sultanın yatak odası kapısını çaldım. Açılmadı. Bir daha vurdum. Yine açılmadı. Üçüncüyü vuracağım anda, kapı açıldı. Karşıma çıkan sultan, havlu ile yüzünü siliyordu.
(Evlat, seni beklettim. Kusuruma bakma, ilk çalışta kalkmıştım. Gece yarısı, mühim bir imza için geldiğini anladım. Abdestsiz idim. Bu milletin hiçbir kağıdını abdestsiz imzalamadım. Abdest almak için geciktim) dedi. Besmele çekerek imzalayıp, (Hayırlı olsun inşaallah) dedi. İşte Osmanlı sultanları İslamiyet’e böyle bağlı, böyle saygılı idi.
Eyyup Sabri Paşa Mirat-ül Haremeyn kitabında diyor ki:
(Sultan Abdülmecid Han, Mustafa Reşit Paşanın mason olduğunu, İslamiyet’e aykırı bir yol tuttuğunu anlayınca, üzüntüsünden hastalandı. Yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahane alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. (Durun, okumayın, beni oturtun) buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. (Onlar, Resulullah efendimizin komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten haya ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat, okuyunuz da, kulaklarım bereketlensin!) buyurdu. Ertesi gün vefat etti.)
İşte, Osmanlı sultanlarının ahlakı, hayası ve dine saygıları böyle idi.
Osmanlı, İslamiyet’i dondurdu sözünde, sinsi bir İslam düşmanlığının habis kokusu duyulmaktadır. Molla Fenariler, molla Hüsrevler, Hayaliler, Gelenbeviler, İbni Kemaller, Ebüssüudlar, Birgiviler, İbni Abidinler, Abdülgani Nablüsiler, Mevlana Halid-i Bağdadiler, Süveydiler ve Abdülhakim Efendiler ve Abduhu rezil eden Mustafa Sabri Efendi ve daha nice fıkıh ve kelam âlimleri, hattatlar, Mimar Sinanlar, Sokullular, Köprülüler, hangi devlette yetişti?
Osmanlı âlimlerinin yazdıkları yüzbinlerce ilim kitapları, her vilayetteki milli kütüphaneleri doldurmuştur. İslam âlemine altıyüz sene fetva veren, her müşkülü çözen, Hıristiyanlığa ve sapık fırkalara reddiyeler yazarak, onları rezil eden, Osmanlı Şeyh-ül-islamları değil mi idi?
Hayali’nin ilm-i kelam haşiyeleri, Molla Hüsrev’in Düreri, Halebi’nin Mültekası ve İbni Abidin’in Redd-ül-muhtarı ve Ebüssüud’ün tefsiri ve Şeyhzade’nin Beydavi haşiyesi bugün, İslam âlemine ışık tutmaktadır. Mecelle ise, dünyada benzeri bulunmayan bir hukuk abidesi oldu. (Faideli Bilgiler)
Kanuni Sultan Süleyman
Sual: Kanuni Sultan Süleyman’ın dinin bazı emirlerini kaldırdığı söylentisi doğru mudur?
CEVAP: Doğru değildir. Kendisi Müslümanların halifesi olup, her işini Şeyhülislam Ebus-suud efendiden fetva alarak yapardı. Bu fetvalar İstanbul kütüphanesinde mevcuttur.
Hz. Muhammed (SAV) - 4 Halife Dönemi ve Sahabelerin Hayatı
http://rapidshare.com/files/353842845/Sahabelerin.Hayatlari.part01.rar
http://rapidshare.com/files/353844948/Sahabelerin.Hayatlari.part02.rar
http://rapidshare.com/files/353844324/Sahabelerin.Hayatlari.part03.rar
http://rapidshare.com/files/353844916/Sahabelerin.Hayatlari.part04.rar
http://rapidshare.com/files/353844334/Sahabelerin.Hayatlari.part05.rar
http://rapidshare.com/files/353844868/Sahabelerin.Hayatlari.part06.rar
http://rapidshare.com/files/353844880/Sahabelerin.Hayatlari.part07.rar
http://rapidshare.com/files/353844852/Sahabelerin.Hayatlari.part08.rar
http://rapidshare.com/files/353844513/Sahabelerin.Hayatlari.part09.rar
http://rapidshare.com/files/353844843/Sahabelerin.Hayatlari.part10.rar
http://rapidshare.com/files/353847433/Sahabelerin.Hayatlari.part11.rar
http://rapidshare.com/files/353848363/Sahabelerin.Hayatlari.part12.rar
http://rapidshare.com/files/353848386/Sahabelerin.Hayatlari.part13.rar
http://rapidshare.com/files/353848718/Sahabelerin.Hayatlari.part14.rar
http://rapidshare.com/files/353849040/Sahabelerin.Hayatlari.part15.rar
http://rapidshare.com/files/353849064/Sahabelerin.Hayatlari.part16.rar
http://rapidshare.com/files/353849445/Sahabelerin.Hayatlari.part17.rar
http://rapidshare.com/files/353849081/Sahabelerin.Hayatlari.part18.rar
http://rapidshare.com/files/353849097/Sahabelerin.Hayatlari.part19.rar
http://rapidshare.com/files/353849139/Sahabelerin.Hayatlari.part20.rar
http://rapidshare.com/files/353850290/Sahabelerin.Hayatlari.part21.rar
http://rapidshare.com/files/353850763/Sahabelerin.Hayatlari.part22.rar
http://rapidshare.com/files/353851301/Sahabelerin.Hayatlari.part23.rar
http://rapidshare.com/files/353850992/Sahabelerin.Hayatlari.part24.rar
http://rapidshare.com/files/353851522/Sahabelerin.Hayatlari.part25.rar
http://rapidshare.com/files/353850093/Sahabelerin.Hayatlari.part26.rar